11 Aralık 2016 Pazar

CERCİS İKİEL MAKALESİNE EKLENECEK GÖRSELLER



Coğrafi Konum












Türkiye, kuzey yarımküre de 35° ,40' 42 66' kuzey paralelleri ile 25 40' - 44 48' doğu meridyenleri arasında yer alır.










Eski dünyayı oluşturan Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının merkezine yakın bir yerde bulunan Türkiye toprakları Atlas Okyanusu'nun bir kolu olan Akdeniz ile ona bağlı Ege Denizi , Marmara Denizi ve Karadeniz ile çevrili olup iki yarım adadan oluşur. Karadeniz ile Akdeniz arasında geçiş sağlayan İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı Türkiye toprakları içerisinde kalan önemli bir su yolu olmalarının yanı sıra Asya ve Avrupa kıtalarını ayıran tabii bir sınır olarak da kabul edilir. Bu duruma bağlı olarak Türkiye'nin toprakları da iki kıta üzerinde yer alır ki toplam yüzölçümü izdüşüm olarak 779.452 km2, gerçek yüzölçümü ise 814.578 km2 olan Türkiye topraklarının %97'si Asya'da (Anadolu), kalan %3'lük kısmı da (Trakya) Avrupa kıtasında bulunur. Böylece Türkiye hem Asya hem de bir Avrupa ülkesi olma özelliğine sahiptir. Bu konumu ile Türkiye Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğunun birleştiricisi ve ayırıcısı durumunda olup dünyada ve bölgede oluşabilecek her türlü güç yapısına göre büyük önem taşımaktadır. (1)






Sınırlar








Sınırları çok uzun ve farklı özellikler gösteren Türkiye'nin kara sınırları 2753 km. deniz sınırları ise 5800 km.nin üzerindedir.


Bulgaristan sınırı; Rezve deresi üzerinden başlayarak Yunanistan sınırına kadar devam eder. Büyük kısmı Yıldız dağlarının kuzeyinden geçen sınırın önemli çıkış yeri Kapıkule'dir. 269 km. uzunluğundadır.


Yunanistan sınırı; Bulgaristan sınırının bittiği yerden başlayıp Ege Denizi'ne kadar Meriç Nehrinin talveg çizgisini izler, Bosna Köyü ile Karaağaç İstasyonu Türkiye'de kalır. Sınır boyunca alçak tepelik ve dalgalı araziler bulunur. 212 km. uzunluğunda olan bu sınır üzerinde İpsala gümrük kapısı başlıca çıkış yeridir.


Suriye sınırı; Akdeniz kıyısında Karaduran deresi ağzından başlar, Habur Çayı’nın Dicle'ye kavuştuğu yerde son bulur. Genellikle düz ve alçak arazilerden oluşan bu sınır üzerinde Cilvegözü,Nusaybin, Ceylanpınar.. İslâhiye, Mürşitpınar, Yayladağı, Akçakale gibi Orta Doğu Ülkeleri için ulaşım yolları bakımından önemli çıkışlar bulur. 877 km. uzunluğundadır.


Irak sınırı; Habur Çayı'nın Dicle'ye kavuştuğu yerden başlayıp Kelşim Gediği'nde son bulur. 331 km. uzunluğunda olan sınır, geçilmesi ve kontrolü zor dağlık alanlardan oluşur. Cizre ve Silopi kasabalarından Zaho ve Musul'a yönelen karayolları ulaşım bakımından önemlidir.


İran sınırı; Aras Nehri üzerinde Nahcivan, İran ve Türkiye topraklarının birleştiği yerden başlayıp Kelşim Gediği'nde son bulur.454 km. uzunluğunda olan sınır yüksek dağlık alanlardan geçer.


Ermenistan, Gürcistan ve Nahcivan sınırları ise toplam 610 km. uzunluğunda olup Aras Nehri üzerinde Iran sınırının bittiği yerden başlayıp Karadeniz kıyısındaki Sarp'ta son bulur. Yüksek ve sarp arazilerle çevrili bu sınır üzerinde sınırlı sayıda kara ve demiryolu geçitleri bulunur. Bunların başlıcaları Çıldır-Ahiska, Ahilkelek-Kars ve Gümrü-lğdır arasındaki geçitlerdir.


Ege Denizi sınırlarımız ise Lozan Antlaşması ile 'belirlenmiş ancak Yunanistan in yayılmacı amaçları nedeniyle karasuları ve kıta sahanlığı konusunda problemler ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Fiziki Coğrafya Özellikleri

Yer Şekilleri



Oldukça arızalı ve yüksek bir reliefe sahip olan Türkiye'nin ortalama yüksekliği 1132 metreye ulaşmaktadır. Anadolu yarımadası 1162 m. Trakya ise 180 m. yüksekliğe sahiptir. Böylece Türkiye bütün karaların ortalama yüksekliğinden (700 m.) daha yüksek olduğu gibi ayrı ayrı her kıtadan da yüksektir. Bunun yanı sıra yükselti basamakları göz önüne alındığında Türkiye'nin kapladığı alanın %17.5'i 0-500 m., %26.6'sı 500-1000 m., %30.4'Ü 1000-1500 m., %15.5'i 1500-2000 m., %10'u ise 2000 metreden daha yüksektir. Bu durum alçak ovaların az buna karşılık yüksek yaylaların geniş yer tuttuğu blok halinde yükselmiş bir arazi yapısını ortaya koymaktadır.(3)


Yüksek bir kütle durumunda olan Anadolu'da eğim şartları da kuvvetlidir. Nitekim Ülkemizin toplam alanının %12'si düz ve hafif eğimli, %8'i eğimli ve çok eğimli, %80'i ise çok dik ve sarp alanlardan oluşmaktadır.


Türkiye’de yükselti ve eğim değerlerinin fazlalığı Anadolu'nun orojenik ve epirojenik olaylarla yükselmesi, volkanizma sonucunda çıkan önemli oranda mağmanın kabuk üzerine eklenmesi, Akdeniz ve Karadeniz tabanlarının alçalmaya uğraması ile ilgilidir.


Alp sistemi üzerinde yer alan Türkiye topraklarının makro ve mezo ölçekteki jeomorfolojisi Menderes masifinin radyometrik yöntemlerle yapılan yaş tayinlerine göre 500 milyon yıllık bir evrimin sonucudur. Özellikle Miyosenden bu yana son 12 milyon yıllık dönemde etkili olan süreçler Türkiye'nin jeomorfolojik özelliklerini belirlemiştir.








Afrika-Arabistan plakasının kuzeye doğru yer değiştirmesi ile Tetis jeosenklinali içerisinde bulunan tortulların muhtelif safhalarda kıvrılması neticesinde Türkiye topraklarının jeolojik iskeletini oluşturan oroğrafik birimler meydana gelmiştir. Kuzeyden güneye doğru gençleşen dört jeolojik tektonik birim (Pontidler, Anatolidler Toridler ve kenar kıvrımları) ayırt edilir. Ancak Türkiye'nin bu günkü jeomorfolojik-orografik görünümü orta miyosenden sonra başlayarak günümüze kadar devam eden neo-tektonik dönemin eseridir. Bu dönemin başlarında daha önce (Paleozoik, Mezozoik ve eski Tersiyer) oluşmuş çeşitli oroğrafik yapılar, dış kuvvetlerin etkili olduğu süreçler sonucunda aşındırılmış bulunuyordu. Bu duruma bağlı olarak arazi, deniz seviyesine yakın aşınım yüzeyleri ve hafif dalgalı, basık bir relieften oluşuyordu. Orta Miyosenden başlayarak büyük ölçüde artan kompresyonel kuvvetlerin etkisi ile bu olgun relief, düşey ve yanal atımlı faylar ile kırılmış, blok hareketleri gerçekleşmiş, kubbeleşme biçiminde yükselerek Anadolu, yeniden canlı bir aşınım alanı haline gelmiştir. Bu dönemde kompresyonel kuvvetlerin etkisi ile yer kabuğunun kırılması ve blokların birbirine göre yer değiştirmesi ile transform faylar (Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu Fayları) ve bu faylar boyunca oluk biçimli vadiler oluşmuştur. Bu faylar arasına sıkışan iç Anadolu plakasının batı kesiminde güney batıya dönerek genişlemesiyle grabenlesme meydana gelmiştir.


Türkiye’de yaygın olan volkanik reliefte bu dönemde etkin olan tektonik rejimle ilgilidir. Nitekim genç volkanik yapıların genellikle orojenik yapıların gerisinde ada yayı volkanizmasına benzer bir diziliş göstermesi, rift hatları, faylar ve grabenler yakınında yer alması bu durumun göstergesidir.


Neo-tektonik dönemde kuzey ve güneydeki denizler arasında bir kubbe gibi yükselen Anadolu'da yatay ve dikey yöndeki faylanmalar ile daha önceki drenaj koşulları da değişmiştir. Bu dönemde eski drenaj kanalları terk edilerek çevredeki çukur alanlara (Karadeniz, Akdeniz, Hazar Denizi ve Mezopotamya) yönelen akarsular genel hatları ile ışınsal bir karaktere sahip olmuştur. Kurulu veya kurulmakta olan akarsu şebekesi aralıklarla devam eden yükselmeler sırasında antesedant ve sürempoze olarak temele gömülmüş, yer yer fay hatlarına uymuş, ötelenmelere uğramıştır. Eğim koşullarının artması derine ve geriye doğru aşındırmayı arttırmış bunun sonucunda meydana gelen kapmalar ile bu günkü akarsu ağı kurulmuştur.(5)


Türkiye'de yer şekillerini oluşturan ana birimler; dağlık alanlar, ova ve havzalar, plato ve yaylalar, karst topografyası, glasyal şekiller ile tabakalı yapılar üzerindeki topografya şekillerinden meydana gelmektedir.


Dağlık Alanlar




Türkiye' de dağlık alanlar genel olarak bati doğu doğrultusunda uzayan sıralar halinde bulunmakla beraber bazen tek dağlar halinde de bulunmaktadır. Oluşumlarında orojenik, epirojenik ve volkanik hareketler ile faylanmalar etkili olmuştur. Türkiye'de Orojenik olaylar sonucunda oluşmuş dağlar sıralar halinde uzamakta olup başlıcaları kuzeyde Kuzey Anadolu güneyde Toros dağları ve iç bölgelerimizdeki tortul kökenli dağlardır.


Istranca ve Kuzey Anadolu Dağları;





Alp orojenik sisteminin Anadolu’daki kuzey kanadını oluşturur.Genel olarak batıdan doğuya doğru yükselerek Karadeniz kıyılarına paralel bir uzanış gösterir. Trakya’da Istranca(Yıldız) dağları 1000 m.yi aşarken(Mahya T. 1031 m.) Çatalca-Kocaeli yöresinde yükseklik azalır.Bu yörede yüksekliği 400-500 m civarında olan küçük dağlar yer alır. Doğuya doğru yükseklik tekrar artmaya başlar ve Düzce’den itibaren dağların yüksekliği 1000 m.yi aşarak birbirinden depresyon ve havzalarla ayrılmış sıralar halini alır.Kıyı boyunca yer alan birinci sırada İsfendiyar dağları(2019m.), Canik dağları(1194 m.) ile Doğu Karadeniz dağları (Kaçkar T. 3932 m.) bulunur. İkinci sırada ise Köroğlu dağları (2499 m.), Ilgaz dağları (2546 m.),Çimen dağı,Kop dağları, Mescit dağı(3239 m.),Akdağ(3030 m.) ve Yalnızçam dağları bulunmaktadır.

Toros dağları; Jeomorfolojik evrimi son derece karmaşık özellikler gösteren bu dağlar Alp orojenik kuşağının Türkiye'deki güney kanadını oluşturur. Batıda Reşadiye yarım adasından başlayarak Akdeniz kıyılarına kabaca paralel olarak devam eder. Güneydoğu Anadolu'da iç bükey bir yay halinde uzandıktan sonra İran’da Zagros dağlarına bağlanır. Batıdan doğuya doğru Akdağ 3024 m., Beydağları 3069 m., Dedegöl dağları 2980 m., Geyik dağlar 2890 m., Bolkar dağları 3240 m., Nurhak dağları 3090 m., Malatya dağları 2612 m., Arnas dağları 3550 m., Buzul (Cilo) dağları 4135 m. yükseltiye sahiptir.








İç bölgelerdeki tortul kökenli' dağlar; Türkiye'de yukarıda belirtilen iki ana orojenik kuşağın dışında veya ona bağlı kollar halinde uzayan dağlık alanlarda bulunur. Başlıcaları Toros dağlarının kuzey doğuya doğru uzantısını teşkil eden Tahtalı, Hınzır, Uzunyayla, Tecer ve Munzur dağlarıdır. Ayrıca Trakya'da Ganos ve Kom dağları ile Biga yarımadasındaki dağlık alanlar, Batı Anadolu'da Menderes masifinin kenarlarında yer alan Demirci, Akdağ, Murat ,Simav dağları ve İzmit körfezi ile Gemlik körfezi arasındaki Samanlı dağlarıdır.


Faylanmalar ile oluşmuş dağlar; neotektonik dönemde faylanmalar sonucunda yer kabuğunda blog halinde alçalmalar ve yükselmeler meydana gelmiştir. Çöken bloklara nazaran yüksekte kalan alanlar (Horst), dağlık alanlar oluşturur. Başlıcaları Ege bölgesinde kabaca kıyıya dik olarak uzayan Bozdağlar (2159 m.), Aydın dağları (1819 m.), Menteşe dağları (1819 m.) dir. Çoğu yerde çöken bloklar ile yükselen bloklar arasında seviye farkı 1000 m. nin üzerindedir. Ayrıca göller yöresindeki tektonik kökenli göl ve havzaların kenarlarındaki yüksek alanlar ile Doğu Anadolu'da tektonik havzaların kenarlarında yer alan yüksek sahalar faylanmalar ile yüksek dağlar halini almıştır. (6)


Volkanik Dağlar, Türkiye'de daha önceki jeolojik zamanlara ait volkan topografyası zamanla aşınarak silinmiş veya çok aşınmış durumda olmasına rağmen Neojen ve LV. Zamana ait volkanik relief daha belirgindir. Türkiye'deki volkanik dağların başlıcaları ise Bati Anadolu'da yükseltisi nadiren 1000 m. yi geçen tepelikler ile Kula-Adala çevresindeki genç volkanik arazidir. Kula çevresinde sayıları 68 tane kadar olan volkanik tepelerin bazıları 150-200 m yüksekliğe ulaşır ve bu tepelere yörede devlit adi verilir. Volkanik reliefin en güzel örneklerine sahip olan İç Anadolu'da volkanik dağların yükseltisi 2000 m yi aşar. Başlıcaları Karadağ (2288 m.) Karacadağ (2025 m.), Melendiz dağı (2395 m.), Hasan dağ (3268 m.) ve Erciyes dağı (3917 m.) dir. Volkanik relief Doğu Anadolu'da geniş alanlar kaplamakta ve çeşitlilik göstermektedir. Bu bölgemizdeki başlıca volkanik dağlar ise Yama dağı (2675 m.), Bingöl dağı (3250 m.), Nemrut dağı (2935 m.), Süphan dağı (4434 m.), Tendürek dağı (3452 m.), Büyük Ağrı (5165 m.) ve Küçük Ağrı (3925 m.) dağlarıdır. Güneydoğu Anadolu'da ise Karacadağ (1952 m.) dir (7)


Ovalar





Türkiye'de bulunan Ovalar oluşum ve gelişimlerine göre dört gruba ayrılır: Bunlar ; Tektonik kökenli ovalar, Karstik kökenli ovalar, Kıyı ovaları ve Flüviyal kökenli ovalardır.


Tektonik kökenli ovalar; Türkiye'de en yaygın olan bu gruptaki ovalar kendi aralarında Sübsidant özelliğindeki ovalar- havzalar ve alüvyal dolgulu çöküntü ovalar olmak üzere ikiye ayrılır.


Sübsidant özellikteki ovalar-havzalar; kenarları genellikle eski kütlelerden oluşan orta kısımları çukurlaşmış ve çevreden gelen materyaller ile dolmuş bulunan para-jeosenklinal özelliği gösteren havzalardır. Türkiye'de bu özellikleri gösteren ve ova niteliğinde birkaç subsidans havza bulunur. Bunlar: Ergene havzası, Tuz gölü havzası, Çukurova havzası ve kısmen Balıkesir havzasıdır.


Alüvyal dolgulu çöküntü ovaları; genellikle büyüklü küçüklü kırık çizgileri boyunca sıralanmış çöküntü alanlarıdır. Kuzey Anadolu Fay zonu boyunca sıralanan Evreşe, Gümüşçay, Manyas-Ulubat, İzmit-Sapanca, Adapazarı Düzce, Bolu, Çağa, Kurşunlu, Tosya, Havza-Ladik, Suluova, Erbaa,Niksar, Suşehri, Erzincan, Çapakçur, Varto, Muş, Erzurum ve Pasinler ovaları ile gor çukurluğunun devamı niteliğinde olan Doğu Anadolu Fayı boyunca yer alan Amik,Maraş, Gölbaşı, Malatya ve Uluova ovalarıdır. Ege bölgesinde Bati Anadolu masifinin doğu-bati yönünde kırılması ve çöken kısımlara (Grabenlere) Plio-kuaternerde çeşitli materyallerin dolması sonucunda aynı özellikte ovalar oluşmuştur. Bunların başlıcaları ; B. Menderes K Menderes, Gediz, Akhisar, Soma. Simav, Edremit, Sındırgı Kütahya, Tavşanlı, Domaniç, Acıpayam ve Çivril ovalarıdır. İç batı ve İç Anadolu bölgesinde ise Afyonkarahisar, Sincanlı, Sandıklı, Dinar, Suhut, Akşehir, Ereğli, Gemerek ovaları bu gruba girer.


Flüviyal kökenli ovalar, akarsu boyu ovaları ve Dağ eteği ovalarından oluşur. Akarsu boyu ovaları; Akarsuların yatakları boyunca meydana gelen farklı aşınımdan dolayı oluşmuşlardır. Bunların bazılarında tektonik olaylarında etkisi bulunabilir. Çoğu kez birbirlerinden yarma vadiler veya boğazlar ile ayrılmış bulunan bu ovaların başlıcaları; Pamukova, Orhaneli, Osmancık, Çal-Çivril, Tercan Ovası, Pazarören,Pınarbaşı, Gevar ovalarıdır. Dağ eteği (Piedmont) ovaları daha çok Akdeniz iklim bölgelerindeki dağların yamaçlarında, eğimin azaldığı alanlarda derelerin taşıdığı materyallerin birikmesi ile oluşan birikinti koni ve yelpazelerinin birleşmesiyle meydana gelir. Dörtyol-Erzin ovası gibi.


Karstik kökenli ovalar; Bu ovaların esasini polye ve uvala gibi büyük karstik çukurların tabanları oluşturur. Karstik şekillerin gelişebilmesi için Öncelikle eriyebilir karbonatlı kayaçlar varlığı gerekli olduğundan Türkiye'de bu tip ovalar kireçtaşlarının geniş alanlar kapladığı Toroslarda görülür. Başlıcaları; Elma Kestel, Muğla, Karabedir,Kembos polye veya ovalarıdır.


Kıyı ovaları; Oluşumlarında hem karasal hem de denizel süreçlerin etkili olduğu ovalardir. Denizin nispeten sığ olduğu yerlerde oluşmuşlardır. Bunlar bir akarsuyun denize açıldığı kısımlarda kıyı boyunca uzanan ova veya deltalardır. Kıyı boyunca dar bir şerit halinde bulunanlar çoğunlukla kumlardan, deltalar ise iç kısımlarında alüvyonlardan oluşmuşlardır Başlıcaları; Anamur ve Erdemli ovaları, B Menderes, K. Menderes, Göksu, Asi, Bakırçay, Bafra, Çukurova, Çarşamba, Dalaman deltalarıdır.


Plato ve Yaylalar



Akarsular ile parçalanmış düzlüklerden oluşan yayla veya platolar Türkiye'de 500 m. den başlayıp 2000 m. yüksekliğe kadar çıkarlar ve genellikle yatay durumda bulunan neojen tabakaları ile volkanik lavların oluşturduğu örtü karakterindeki araziler üzerinde gelişmişlerdir. Başlıcaları Orta Anadolu Bölgesinde; Cihanbeyli, Haymana, Obruk ve Uzunyayla platoları ile Doğu Anadolu Bölgesinde; Erzurum, Kars ve Ardahan platolarıdır.

Karst Topografyası;





Eriyebilir karbonatlı kayaçların (kalker dolomit, kayatuzu,tebeşir) özellikle kalkerin karbondioksitli sular tarafından eritilmesi, taşınması ve biriktirilmesi ile oluşan yer şekilleri karst terimi ile ifade edilir. Türkiye'de karstlaşmanın tipik örnekleri Toros sistem üzerinde bulunmaktadır. Ayrıca Konya çevresinde miyosen göl kalkerleri üzerinde ve Sivas dolaylarındaki jipsli arazide de bulunur. Mikro karstik şekillerden lapya adı verilen oluk ve kanalcık biçimindeki yarıntıların çok çeşitli örnekleri Türkiye'deki karstik arazilerde görülür. Yüzeydeki suları yer altına nakleden düdenlere (kuyular) bati Toroslarda ve iç Anadolu'da rastlanır. Kimyasal aşınım (erime) ve çökme ile oluşan dolinler kapalı depresyonlar olup ülkemizdeki karstik alanlarda yaygındır. Birbirine yakın dolinlerin birleşmesi ile oluşan düzensiz kenarlı büyük depresyonlardan olan uvalalar lbrala platosu ve Aksifat platosunda yaygındır Karstlaşmanın yani sıra tektonik olaylarında oluşumunda etkili olduğu büyük karstik şekillerden polyelerin tabanları alüvyonlar ile kaplı olup bir ovayı andırırlar. Türkiye'de özellikle Batı Toroslarda gelişme göstermişlerdir. Başlıcaları; Kestel, çeltikçi, Zivint; Bozova, Bademağacı, Korkuteli, polye sistemi ile Müren, Elmali, Avlan, Kaş Çiftliği polyelerini içine alan Elmali polye sistemidir. Ayrıca orta Toroslarda Eynif ve Kembos polyeleri ile Menteşe yöresinde Muğla, Gülağzı, Dirgeme vb. polyeler yer alır.Çökme ve dolinlerini andıran fakat onlara göre daha büyük olan karstik çukurlardan obruklar Konya çevresinde obruk platosunda yer alırlar. Kızören,Timraş,Kuruobruk,Çıralıdeniz,Suluobruk,Meyil obruğu bunlardan bazılarıdır. Karstlaşmanın etkili olduğu arazilerde yer altı direnajına bağlı olarak gelişen tüneller , köprüler , mağaralar ve vadiler de bulunur. Türkiye de karstlaşma ile ilgili kırk bin kadar mağaranın çoğu Toros sistemi içerisinde yer alır. İlgi çekici olanlardan bazıları ; Manavgat’ın kuzey doğusunda 660 m. uzunluğunda olan Düdensuyu mağarası, Antalya'nın kuzeyinde Karain ve Öküzini mağaraları, Alanya'da Damlataş mağarası, Kalkan'da 54 mağaradan oluşan Yoldaş mağaraları, Burdur civarında Insuyu, Cide'de ılgarini mağarası, Elazığ'da Buzluk mağarası vb dir. Karstik birikme şekillerinden travertenler ve traverten konileri yer alt suları içerisindeki kalsiyum karbonatın yüzeyde birikmesi ile oluşurlar. Bunlardan Antalya. Travertenleri deniz seviyesinden itibaren üç ayrı basamak halinde olup 240 km2 lik bir alan kaplar. Pamukkale travertenleri ise bol miktarda kalker içeren bir kaynağın eseri olup saçaklar, çağlayanlar ve havuzlar halinde orijinal bir görünüme sahiptir Traverten konilerinin tipik örnekleri ise Cihanbeylinin güneyinde Boluk gölü çevresinde görülür.




Glasyal Sekiller;




Türkiye'de aktüel buzul sahalar sinirli olup Aladağlar'da 3700 m. üzerinde küçük sirk buzulları halindedir. Cilo ve Sat dağlarında vadi buzullarının dilleri 2800-3000 m. ye iner ve kuzey yamaçlarda gelişmişlerdir. Kaçkar dağlarının kuzey yamaçlarında üç buzul 2850 m. ye kadar inebilmekte, Verçinek dağlarında ise iki küçük buzul görülür. Erciyes dağının zirve bölgesinin kuzeybatısındaki yamaçta bir vadi içerisine yerleşmiş 500 m. kadar uzunlukta bir buzul görülürken çok yüksek olan Ağrı dağında takke buzulu gelişmiş olup dağin çukurluğundan beslenen 10 kadar buzul dili bulunur ve 3800-3900 m. ye kadar inerler. pleistosenin Würm buzul döneminde Türkiye'de daimi kar sınırının batıda ve kıyı kesimlerinde 2200- 2400 m. ye, doğuda 3200, m. ye kadar inmiş nedeniyle bu yükseltinin üzerinde kalan dağlık alanlarımızda buzullaşma görülmüştür. Bu duruma bağlı olarak sirkler, tekne vadiler, hörgüç kayalar gibi' buzul aşındırma şekilleri ve moren depoları gibi biriktirme şekilleri gelişmiştir.



Tabakalı Yapılar Üzerindeki Topoğrafya Şekilleri; Tortul tabakaların yatay,monoklinal kıvrımlı kırıklı olması direnci ve aşınmaya karşı meydana gelmesi topoğrafyanın gelişmesinde önemli rol oynar. Türkiye'de yatay yapı üzerindeki topoğrafya şekilleri, Banaz çayı havzası, Meraküm yaylası ve Cihanbeyli çevresinde, monoklinal yapı üzerindeki topoğrafya şekilleri Adana ovası ile Toros dağları arasında, Ergene havzasında, Çanakkale boğazı çevresinde , Porsuk vadisinde, Muş ovasının kuzeydoğusunda, Malatya'nın güney ve güneydoğusunda görülür. Kıvrımlı yapı üzerinde gelişmiş şekiller ise Siirt'in güneydoğusunda, Hazro' da, Tortum gölü çevresinde yer alır. Diskordant örtülü yapılar üzerinde gelişen topoğrafya ise İstanbul civarında, Batı Anadolu'da Uşak dolaylarında, Gediz ve B. Menderes havzalarında vb. görülür.

Türkiyeyi Çevreleyen Denizler Ve Kıyıların Jeomorfolojisi




Karadeniz ; Yüzölçümü Azak denizi ile birlikte 496.064 km2 alanı kaplar. Ortalama derinliği 1197 m. en derin yeri ise 2245 m. dir. Karadeniz'in büyük bir kısmını kıta sahanlığı ve devamında yer alan kıta yamacı kaplar. Ancak Türkiye kıyılarında yaklaşık 90 m. derinliğinde olan kıta sahanlığı çok dardır. Kıta yamacı da genel olarak akarsu vadileri ile parçalanmış durumdadır. Bu vadiler (Kızılırmak,Yeşilırmak, Sakarya, Çoruh vb.) deniz tabanında da devam eder ki bu durum Karadeniz havzasının torbalaşmış yani çökmüş olduğunu gösterir. Türkiye'nin Karadeniz kıyıları 1795 km uzunluğunda olup genel olarak pasifik tipi kıyıdır.Dar olan kıyı şeridi çoğu yerde falezlidir. Genel olarak bakıldığında Ünye ile Sarp arasında yüksek ve falezlidir. Samsun kıyılarında Kızılırmak ve Yeşilırmak deltalar yer alır. Termeden Sinop'a kadar alçak plajlı kıyılar bulunur. Batıya doğru Ereğli’ye kadar yine yüksek ve falezli kıyılar yer alırken Akçakoca dolayları ve Sakarya deltası boyunca plajlı kıyılara geçilir. İstanbul boğazının doğu ve batısında kıyılar yine sarp ve falezlidir.


Marmara Denizi; Küçük bir içdeniz olan Marmara günümüzdeki şeklini Neojende meydana gelen dikey tektonik hareketler ile kazanmıştır. Yüzölçümü 11.350 km2 dir. Marmara denizinin kuzeyinde doğu-batı yönünde uzayan derin bir oluk yer alır. En derin yerleri de bu olukta bulunan 1238, 1220 ve 1112 m. derinliğinde olan üç çukur alandır. Güneyde ise derinliği 100 m.yi aşmayan ve geniş bir alan kaplayan kıta sahanlığı yer alar. İstanbul boğazı ile Karadeniz’e Çanakkale boğazı ile de Ege denizine bağlanır, Marmara denizinin kıyıları İstanbul-Tekirdağ ve Istanbul-Izmit arasında falezli ve yüksektir. Güney ve doğudaki kıyıları ise girintili çıkıntılı olup Erdek körfezinden Karabiga'ya kadar alçak kıyılar. Lapseki’ye kadarda yüksek kıyılar bulunur. Kapıdağ yarımadası bir tombolo olup batısında plajlar bulunur.

istanbul Boğazı; Karadeniz ile Marmara denizini birbirine bağlar. 29.9 km. uzunluğunda ve en derin yerinde 120 m. Karadeniz çıkışında derinliği 50 m. civarındadır. Genişliği kuzeyde fenerler arasında 3600 m. dir. En dar yeri ise hisarlar arasında 698 m. dir. Deniz seviyesinin alçaldığı Treniyen regresyonu sırasında gelişen bir akarsu vadisini daha sonra Flandriyen transgresyonu ile yükselen deniz sularının işgali ile oluşmuştur.

Çanakkale Boğazı; Marmara denizi ile Ege denizini birbirine bağlar. 60 km. uzunluğunda olan boğazın derinliği birkaç yerde ancak 90 m. aşar, en derin yeri Çanakkale önlerinde 100 m. yi bulur. Genişliği 5.8 km. ile 1.2 km. arasında değişmektedir. Bu boğazda eski bir akarsu vadisinin Ege suları ile istilası sonucunda gelişmiştir.

Ege Denizi: Türkiye ile Yunanistan arasında kabaca dörtgen biçimli bir adalar denizidir. Kuzey güney yönünde 60 km. uzunluğunda, orta kesiminde 150 km. kuzeyde 270 km. güneyde ise 400 km. genişliğindedir. Adalar ile birlikte 214.000 km.2 yüzölçümüne sahiptir. Neojen sonuna kadar yer yer göller ile kaplı bir kara olan ege denizinin bulunduğu alan Pliyosen sonundan itibaren meydana gelen faylanmalar ile bloklar halinde parçalanmış ve çökmeler meydana gelmiştir. Birkaç kez tekrarlanan bu tektonik hareketler Ege'nin bulunduğu alanı iyice parçalanmış ve Akdeniz'in sulan ile kaplanmıştır. Yüksekte kalan kesimler ise adaları oluşturur. Son derece arızalı bir durum gösteren deniz tabanında Saros körfezinden Girit adasının kuzeyine doğru s şeklinde uzayan derin bir çukur yer alır. Ege'nin en derin yerlerini teşkil eden bu sahada derinlik yer yer 1000 m.yi geçer. Anadolu açıklarında derinlik 100- 500 m. arasında değişir. Ege denizinin Anadolu yarımadası açıklarında yer alan ise Anadolu kütlesine ait kıta sahanlığı üzerinde yer alır. Bunlar Gökçeada, Limni, Midilli, Sakiz ,Sisam ve on iki adalardır. Yukarıda belirtilen S şeklindeki derin çukur ise tabii bir sinir oluşturmaktadır. Ege denizi kıyıları son derece parçalı olup birçok koy ve körfeze sahiptir. Bu kıyılar Çandarlı-Mandalya körfez arasında enine yapılı veya Atlantik tipindedir. Menteşe yöresi kıyıları ise, karstik, akarsu aşındırma ve biriktirme şekillerine göre oluşmuş karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu kıyılara Menteşe tipi kıyı denilebilir.

Akdeniz: Büyük bir iç deniz olan Akdeniz'in doğu kesimi Türkiye'yi güneyden çevrelemektedir. Rodos adasının doğusundaki çukurda derinliği 4000 m. yi aşar. İskenderun ve Mersin körfezleri dışında kıta sahanlığı çok dar olup derinlik birden bire artmaktadır. Köyceğiz'den Kemer'e kadar olan kısım girintili çıkıntılı yüksek falezli kıyılardır. Kıyının bu görünümü Eşen çayı ve Dalaman deltalar ile kesintiye uğrar. Antalya çevresinde travertenlerin oluşturduğu yüksek ve falezli kıyılar, Göksu Manavgat arasında alçak ve alüvyal kıyılar, Alanya-Gazipaşa arasında yüksek kıyılar, Silifke'ye kadar yüksek ancak yer yer küçük plajların yer aldığı kıyılar Silifke-Mersin arasında riali kıyılar, Seyhan ve Ceyhan denize döküldüğü alanlarda lagün ve kıyı oklarının yer aldığı delta kıyıları, İskenderun körfezi boyunca plajlı ve alçak kıyılar görülür. Ancak Amanos dağlarının kıyıya yaklaştığı kesimlerde tekrar yüksek kıyılara geçilir. (13)

İklim;




Türkiye bulunduğu coğrafi konuma bağlı olarak subtropikal kuşakta, Akdeniz makro klima tipinin alanı içerisindedir. Bu alanda makro iklim koşullar Akdeniz havzasında egemen olan genel atmosfer sirkülasyonu ve yıl içerisindeki değişimleri belirler. Kış mevsiminde Akdeniz çevresine nazaran bir alçak basınç alanı haline geçer. Azor yüksek basıncın güneye kayması, orta ve doğu Avrupa üzerinde termik nedenlerle basıncın yükselmesi, kutbi cP ve mP ve tropikal (mT ve CT) hava kütlelerinin Akdeniz'e yönelmesine neden olur. Bu durum farklı hava kütlelerinin birbiri ile karşılaşmasına ve cephelerin (Akdeniz cephesi) oluşumuna yol açmaktadır. Kış boyunca etkili olan siklonik hava şartları ise cephesel yağışlar ve birbirini takip eden sıcak ve soğuk hava koşullarını oluşturur. Bu özellikler kıyı bölgelerinde çok belirgindir ancak Anadolu'nun iç ve doğu kesimlerinde kutbi hava kütlelerinin daha etkili olması antisiklonal koşulların görülmesine yol açar. Diğer yandan bu mevsimde, atmosferin yüksek seviyelerinde gelişen Rossby dalgalarının kutbi hava kütlelerinin güneye doğru daha sik ve kolay sokulmalarını sağlaması Türkiye'de soğuk hava baskınlarına neden olur.Yaz mevsiminde kutbi cephenin zayıflayarak kuzeye çekilmesi, Azor yüksek basınç hücresinin kuzeye doğru ilerlerlemesi ve ekvatoral yüksek basınç sahasının güneydoğuda fazla ısınmış olan karalar üzerine doğru yer değiştirmesi tropikal hava kütlelerinin etkinliğini arttırır. Bu duruma bağlı olarak Türkiye üzerinde yaklaşık 2000 m. yüksekliğe kadar Azor yüksek basıncından Basra alçak basınç alanına yönelen antisiklonal hava akımları (Eteziyen rüzgârları) egemen olur.

Yaz mevsiminde Akdeniz havzasında cephe oluşum koşulların ortadan kalkması ve tropikal hava kütlelerinin etkinliğine bağlı olarak sıcak ve kurak hava koşulları görülür.

Yukarıda belirtildiği gibi makro iklim özelliklerini genel atmosfer sirkülasyonu ile ilgili faktörler belirler. Ancak coğrafi faktörlere (yükselti, orografi, karasallık) bağlı olarak meydana gelen termik ve dinamik modifikasyonlar bölgesel ve yerel iklim özelliklerini oluşturur.

Türkiye'nin ortalama yüksekliği 1000 m. y geçen yüksek bir ülke olması ve kısa mesafelerde yükselti değerlerinin değişiklik göstermesi iklim özellikleri üzerinde etkili olur. Nitekim sıcaklık ve yağış değerleri dağlık alanlar ile çukur alanlar arasında önemli oranda değiştiği gibi hava akım hatlarında da umumi istikametten sapmalar görülür.

Türkiye'de dağların genellikle doğu-bati yönünde uzaması kuzey ve güneyden gelen hava kütlelerin iç kesimlere sokulmasını zorlaştırır. İç kesimlerle Akdeniz ve Karadeniz kıyıları arasında çok belirgin olan nemlilik, sıcaklık ve yağış farkları bu durumun sonucudur. Dağların uzanışı hava akım yönleri üzerinde sapmalara sebep olduğu gibi farklı yamaçlar arasında da iklim özelliklerinin değişmesine sebep olur. Örneğin Antakya ve Antalya gibi istasyonlarda hakim rüzgârların mevsimler arasında hareket yönleri değişse bile daima mevcut oroğrafik gediklerin istikametinden estiği görülür.

Türkiye üç taraftan denizler ile çevrili olmasına rağmen kütleyi bir kara parçası olması nedeniyle yüksek bir karasallık derecesi arz eder. Johnson formülüne göre karasallık derecesi denizlerden uzaklaşıldığı ve iç kesimlere gidildiği oranda artmaktadır. Karasallık derecesinin dağılışı ile sıcaklığın dağılışı, amplitüd, donlu günlerin sayısı ve basınç değerlerinin dağılışı arasında benzerlik bulunur.

Türkiye’de iklim unsurlarının (sıcaklık,rüzgarlar,nem ve yağış) gösterdiği benzerlikler ve yakın değerle gösteren alanları belirlenerek ayırt edilen başlıca iklim bölgeler beş ana grupta toplanabilir.

Akdeniz İklimi; Ege denizi ve Akdeniz kıyı kuşağında hüküm süren bu iklim tipinin en belirgin özelliğini yüksek sıcaklık, yaz kuraklığı ve kış yağışları oluşturur. Sıcaklık rejimi ve yağış etkinliğine göre ikiye ayrılır.

Nemli Akdeniz İklimi; Marmaris-Muğla çevresi ile Antalya çevresinde egemendir. Alçak kıyılarda don olayı ve kar yağışı görülmez. En soğuk ayın (ocak) ortalama sıcaklığı 8°C ve -10°C arasında değişir. Yaz sıcaklığı yüksektir ve en sıcak ayın (Temmuz) ortalama sıcaklığı ise 27 °C -28 °C civarındadır. Yaz mevsimi son derece kurak, kış mevsim ise çok yağışlıdır. Yıllık yağış tutarı (1000 - 1200 mm.) yüksek olup indis değerlerine göre nemli bölge içinde kalır.

Yarınemli Akdeniz İklimi; Edremit körfezi güneyinden Bodruma kadar olan kıyı kuşağı ile Silifke'den Kilis'e kadar olan Güney Anadolu'da hüküm sürer. Yöresel farklılıklar olmakla birlikte yağış tutarları nemli Akdeniz iklimine göre daha az olup 600-800 mm. arasındadır. Kış mevsimi ılık ve yağışlı, yazları sıcak ve kurak geçer. En soğuk ayin ortalama sıcaklığı 5°C -8°C arasındadır. Buharlaşma yolu ile su kaybı fazla olup yarı nemli bazı yıllar ise yarı kurak koşullar egemendir.

Karadeniz iklimi; Karadeniz kıyı kuşağında görülür. Orografi ve yükseltiye bağlı olarak yerel farklılıklar olsa da yıllık yağış tutarları yüksektir. Yıllık ortalama yağış doğuda 1200" mm. nin Üzerinde, orta bölümünde 600-800 mm. batı bölümünde 800-1200 mm arasındadır. Her mevsimi yağışta ilkbaharda görülür. Yazları çok sıcak değildir. En sıcak ayın ortalama sıcaklığı 22°C -24°C geçmez. En soğuk ayın ortalama sıcaklığı 6-8C civarındadır. Yıllık indis değerlerine göre Türkiye'nin en nemli bölgesidir.

Yarınemli Marmara iklimi; Trakya’nın iç kesimleri ile Karadeniz kıyıları hariç bütün Marmara bölgesinde egemendir. En fazla yağış kış mevsiminde düşer. Yaz mevsimi Akdeniz iklimine nazaran daha yağışlıdır. Yıllık yağış tutarlar 500-700 mm arasında değişir. En sıcak ayin ortalama sıcaklığı 23°C -24°C en soğuk ayin ortalama sıcaklığı 3-5°C civarındadır. Yerel farklılıklar olmakla beraber yıllık indis değerleri yarınemli sınırlar içinde kalır.

Step İklimi veya Yarıkurak iklim; İç batı Anadolu Göller yöresi dahil bütün İç Anadolu ile Doğu Anadolu'nun batısını ve Güneydoğu Anadolu'yu içine alır. Çevredeki denizlerin ılıtıcı etkilerinden uzak ve yağışlar olup yarıkurak koşullar egemendir.

Yarıkurak Anadolu İklimi; Kışlar soğuk geçer, en soğuk ayın ortalama sıcaklığı 20C-30C arasındadır. Yaz ayları ise sıcak olup en sıcak ayın ortalalama, sıcaklığı 20°C -22°C civarındadır. En çok yağış ilkbaharda, en az yağışta yaz mevsiminde düşer. Buharlaşma şiddetli, yağış tutarları (350:500 mm.) az olduğundan yarıkurak koşullar etkilidir. Indis değerlerine göre kuraklık sınırına yakındır.

Yarıkurak Güneydoğu Anadolu iklimi; Bu bölge güneyde bulunduğundan kışlar daha az soğuk, yaz ayları ise çok sıcaktır. En sıcak ayın (temmuz, ağustos) ortalama sıcaklığı 30°C den fazla, en soğuk ayin (ocak) ortalama sıcaklığı 2°C civarındadır. Yıllık yağış tutarları 500 mm. nin altındadır. Türkiye'de buharlaşmanın en fazla ve etkili olduğu bölgedir.

Karasal Doğu Anadolu Iklimi; Kuzeydoğu Anadolu platoları Bingöl-Bitlis yörelerini içine alır. Kış mevsimi uzun ve soğuktur. Yılın üç beş ayında don olaylı görülür. Kış aylarının ortalama sıcaklığı 0°C nin altında olup yaz aylarında ortalama sıcaklık 20°C'yi geçmez, Yağış maksimumu ilkbahar sonu,yaz başında gerçekleşirken, kışın azalan yağışlar kar şeklindedir. Bölgede yüksek relief dolayısıyla rüzgara karşı olan yamaçlarda yağış 800-1000 mmyi bulur. Buharlaşma şiddetinin az olması nedeniyle yarı nemli koşullar egemendir.(15)




Akarsu ve Göller;











Akarsular Türkiye'de kuruluşları, havza özellikleri, debi ve rejimleri bakımından farklı özellikler gösteren 600' ün üzerinde akarsu havzası bulunur. Bu havzalardan Göller Yöresi, Akarçay, Konya, Tuzgölü, Van gölü havzaları kapalı havza, sularını denize gönderen diğer akarsu havzalarımız ise açık havzalar durumundadır.


Başlıca büyük akarsularımız, Karadeniz' e dökülen Sakarya Kızılırmak, Yeşilırmak, Çoruh nehirleri, Hazar denizine dökülen Aras nehri, Basra körfezine dökülen Fırat ve Dicle nehirleri, Akdeniz'e dökülen Seyhan, Ceyhan, Asi, Göksu, Dalaman nehirleri, Ege denizine dökülen B. Menderes, K. Menderes, Gediz, Bakırçay, Meriç (Ergene) ve Marmara denizine dökülen Susurluk çayıdır.


Akarsularımız yıl içerisinde yataklarında gösterdikleri seviye değişiklikleri veya akım değerlerinin yıl içerisindeki gidişine göre farklı rejimlere sahiptir. Akarsu rejimleri üzerinde iklim koşullarının belirleyici bir rolü bulunur. Ancak kısa boylu bazı akarsularımızın rejimi üzerinde iklimin yanı sıra jeomorfolojik ve biyotik faktörler ile bitki örtüsünün de etkisi bulunur Karlı-dağ rejimine sahip olan akarsularda karların erimesine bağlı olarak mart ve haziran ayları arasında kabarma görülürken ağustos ve mart ayları arasındaki dönemde akımda düşme görülür. Doğu Karadeniz bölgemizdeki akarsular bu rejime sahiptir. Yağmurlu Akdeniz rejimi Akdeniz iklim koşullarının hüküm sürdüğü alanlarda görülür, Yaz mevsiminde kuraklıktan dolayı akarsuların akım değerlerinde azalma kış mevsiminde ise yükselme görülür.

Yağmurlu Karlı Rejim; Bu rejim karasal iklim şartlarını hüküm sürdüğü Doğu Anadolu bölgemizde görülür. İlkbahar ve yaz başlarında yağmurların artması ve sıcaklığın yükselip karları eritmesinden dolayı akarsuların akım değerlerinde artma yaz döneminde alçalma görülür. Kış yağışlarının kar şeklinde olması ve don olayı akım değerlerinin azalmasına neden olur.

Yeraltı suyu; Yüzeyden sızan suların geçirimsiz, bir tabaka üzerinde bulunan çatlaklı, boşluklu tabakalarda birikme ile oluşur: Yapılan hesaplara göre Türkiye'de yeraltı suyu rezervleri 9.5 m3 civarında olup yaklaşık 600 bin hektar alanı sulamaya yetecek kapasitededir. Yeraltı suyu bakımından zengin olan bazı ovalarımız ve karstik alanlarımız ise Marmara bölgesinde Adapazarı, Yenişehir, Balıkesir ovalar, Ege bölgesindeki çöküntü ovalar, Doğu Anadolu'da Muş, Erzurum, Pasinler ve Malatya kıyı bölgelerindeki ova ve deltalardır

Kaynaklar ; Yeraltı suyunun yüzeye çıkması ile oluşan kaynaklar (soğuk ve sıcak su kaynakları) bakımından Türkiye zengin olup başlıcaları kalkerin geniş yer tuttuğu Toroslar boyunca yaygınlık gösteren karstik kaynaklar, faylar ile parçalanmış arazilerde yüzeye çıkan sıcak su kaynakları, yine faylı ve volkanik arazilerde çıkan madensuyu ve şifalı su kaynakları ile muhtelif kaynaklardan oluşmaktadır.


Göller:




Ülkemiz oluşumlarına göre son derece çeşitli göllere sahip bulunmaktadır. Bu nedenle su kalitesi yönünden farklı özelliklere (acı, tuzlu, tatlı, sodalı) sahiptir. Başlıcaları, yer kabuğunun çökmesi ve torbalaşması ile meydana gelen çukurlarda suların birikmesi ile oluşan Tektonik kökenli göller (Van, Aktaş, Tuz, Eber, Ulubat, Manyas, Burdur, Hazar, Sapanca Iznik gölleri) faylanma ve kayaçların erimesi ile oluşan karstik- tektonik kökenli göller (Eğirdir, Kovada, Beyşehir Yarışlı gölleri). Kireçtaşlarının erimesi ile oluşan karstik göller, volkan bacalarının ağzından oluşan krater ve volkanların tepe kısmının çökmesiyle oluşan Kaldera ve Volkanik patlama çukurları (maar) nin sularla dolmasıyla meydana gelen volkanik göller, Akarsu vadileri boyunca kütle hareketleri ile yamaç kayması sonucunda oluşan heyelan gölleri (Tortum, Sera, Sülük gölleri ve yedi göller), Kıyılardaki koy ve körfezlerin ağız kesimlerinin kum ve alüvyon birikmesi sonucunda kapanmasıyla oluşan kıyı set gölleri (Bafa, Köyceğiz, Büyük ve küçük çekmece vb. gölleri) ile ülkemizde yapılan barajlar sonucunda oluşan baraj gölleridir.


Bitkiler ;



Türkiye, bitkileri açısından dünyada en zengin ülkelerin başında gelmektedir. Bu zenginliğin başlıca sebepleri şu şekilde belirtilebilir iklim farklılıklar, topografik çeşitlilikler, jeolojik ve jeomorfolojik çeşitlilikler, deniz, göl, akarsu gibi değişik su ortamı çeşitlilikleri, 0-5000 m. arasında değişen yükselti farklılıkları üç değişik bitki coğrafyası bölgesinin birleştiği bir yerde bulunması, Anadolunun doğusu ile batısı arasında ekolojik farklılıkların bulunması ve bunun floristik farklılıklara yansımasıdır. (17)

Fizyodinamik ve ekolojik esaslara göre Türkiye'nin bitki coğrafyası bölgeleri;

Karadeniz Bitki Coğrafyası Bölgesi; Bu bölge kabaca Karadeniz bölgesini Istranca dağlarının kuzey yamaçlarını ve Marmara bölgesinin kuzey ve güneydoğusunu kapsar. Genel olarak nemli-ılıman ve nemli

soğuk şartlarda yetişen Avrupa-Sibirya kökenli bitkiler bulunur. Belli başlı bitki topluluklar ve özellikleri şunlardır.

Çalı Kuşağı: Kıyıdan birkaç yüz m. yüksekliğe kadar olan sahada orman örtüsünün tahrip edilmesiyle oluşmuştur. Ağaçların çalı formunda olduğu bu kuşakta defne, kızılçam, akçakesme, sandal, menengiç, zeytin gibi Akdeniz elementleri ile akçaağaç, şimşir, kızılcık, fındık, gıcır, üvez vb gibi Karadeniz kökenli bitkiler bulunur. Bu çalıların alt kesimlerinde ise çok zengin otsu flora bulunmaktadır.

Geniş Yapraklı Nemli-Ilıman ormanlar: Kuzey Anadolu ve Istranca dağlarının 1200 m yüksekliğe kadar yamaçlar boyunca kişin yapraklarını döken son derece gür ve nemli orman kuşağı yer alır. Bu orman kuşağını kayın, kestane, gürgen, Ihlamur, akçaağaç, karaağaç, dişbudak ve kızılağaçlar oluşturur. Çok tahrip edildikleri yerlerde ortamı orman gülleri kaplamaktadır.

İğne ve Geniş Yapraklı Ormanlar Kuşağı; Karadeniz dağlarının orta ve doğu bölümünde özellikle dağların kuzeye bakan yamaçlarında 1000-1500 m. leri arasında bulunur. Kayın, göknar ve sarıçamlardan oluşur. Orman altı çalı katında orman gülleri hakim durumdadır.

Soğuk-Nemli iğne yapraklı Ormanlar; Karadeniz bitki coğrafyası bölgesinde 1200 1500 m. yükseklikten başlayıp 2000 m. yüksekliğe kadar olan saha dahilinde görülür. Sarıçam, karaçam, göknar ve ladinlerden oluşur. Alpin Çayırlar: Kuzey Anadolu dağlarının 2000 m. den yukarı kesimlerinde alpin türlerin yaygın olduğu çayırlar bulunur.

Akdeniz Bitki Coğrafyasi Bölgesi; Bu bölge Marmara bölgesinin güneye bakan yamaçları, Ege bölümü ve Akdeniz bölgesinin tamamına yakın bir kısmını kapsar. (16) Kuraklığa dayanıklı, ışık ve sıcaklık istekleri fazla, çoğunlukla her zaman yeşil ağaç ve ağaççıklar hakim durumdadır.

Asıl Akdeniz Kızılçam ormanları: Genel olarak Marmara bölgesinde 400, Ege bölgesinde 800-900, Akdeniz bölgesinde ise 1000 m yüksekliğe kadar olan sahada kızılçam orman kuşağı yer alır. Kızılçamlar bölgenin klimaks ağaç türüdür. Ülkemizin en hızlı büyüyen ve yayılan ağaçları olan kızılçamlar kış döneminde sıcaklığın 150°C nin altına düştüğü alanlarda yetişmez.

Maki (Çal) Topluluğu; Kızılçam ormanlarının tahrip edildiği alanlar maki denilen ağaççık veya çalılar ile kaplanmaktadır, Maki topluluğunu oluşturan belli başlı türler ise kermez meşesi, keçiboynuzu, defne mersin, karaçalı, sakız, menengiç, zakkum, tesbih, erguvan, hayıt vb. olup bölgenin ekolojik şartlarına uygun bir dağılış gösterir.

Garig Topluluğu: Maki bitki örtüsününde tahrip edildiği alanlarda çoğunlukla dikenli ve diz boyunda olan bir bitki topluluğu (garig veya frigana) yer alır. Yoğun otlatma ve tahribatın olduğu yerleşme alanlarına yakın kurak sahalarda yaygındır. Başlıcalariı abdest bozan, diken çalisi, laden, nane, fundalar ve sarıçiçekli yasemindir.

Akdeniz Dağ Kuşağı Ormanları; Özellikle Toros dağları boyunca kızılçam ormanlarının üzerinde 2000-2200 m. yüksekliğe kadar olan yerlerde bulunur. Ege bölümünde karaçam ve yer yer meşelerden oluşurken, Toros dağlarında sedir, karaçam, ve toros göknarı yaygındır. Sedir ve karaçamların tahrip edildiği alanlarda ardıç topluluklar görülür. Diğer yandan Torosların çok arızalı bir topoğrafyaya sahip olması nedeniyle bu kuşak dahilinde çeşitli flora bölgelerine ait bitkiler görülebilmektedir.

Subalpin Ot Topluluklar: Yüksekliği 2000 m.nin üzerinde olan alanlarda Akdeniz ve Iran-Turan step elementlerinden oluşan otsu türler bulunur. Aşırı otlatma yapılan yerler de geven ve çoban yastığı gibi türler ortalama hakim olmuştur. (18)

İç ve Doğu Anadolu Bitki Coğrafyası Bölgesi;


Bu bölgelerimizde yerel farklılıklar olmasına rağmen karasal iklim şartlarının hüküm sürmesi yüzünden yazın kuruyan otsu bitki toplulukları ön plana geçer. Yüksek kesimlerde nemlilik şartlarının artmasına bağlı olarak meşe, karaçam ve ardıçlardan oluşan kuru ormanlar bulunur.



Toprakları ; Toprak, hava, su ve güneş ışığının bir arada çalışıp üzerinde bitkilerin gelişmesine olanak veren temel ortamı oluşturmaktadır.(9)

Türkiye'nin toprak coğrafyası bakımından gösterdiği başlıca özellikler ise şunlardır:

-Toprak tipleri bakımından çeşitli bir ülkedir Zonal, azonal ve intrazonal topraklar görülür.

-Toprakların oluşumunda en önemli rolü iklim oynamıştır.

- Türkiye’nin jeomorfolojik özellikleri toprakların oluşumunda etkili olmuştur.

- Farklı iklim şartları yatay doğrultuda klimatik toprak zonlarının gelişmesine sebep olmuştur.

-Yükselti ile değişen iklim şartlarına bağlı olarak düşey doğrultuda farklı toprak kuşakları oluşmuştur.

-İntrazonal ve azonal toprakların alanı geniş değildir.

-Topraklarımızdan bazıları Jeolojik geçmişin izlerini taşır. (20)


*DİPNOT: Makalede geçen coğrafi terimler altı çizili bir şekilde belirtilmiştir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder